Maslow Apartmanı

Herkese merhabalar, birazdan Maslow Apartmanı’nında yaşayan ilginç insanların yaşamları hakkında birkaç şey öğreneceksiniz. Bu apartmanda yaşayan insanların kendileri ve çevreleri hakkında bolca fikirleri var. Sahip oldukları bu fikirler genelde bir şekilde kendi mutluluklarına geliyor. Eğer Maslow Apartmanı sakinlerinin dışında kendi mutluluğunuz hakkında da düşünmek isterseniz bununla ilgili yazımıza da bakabilirsiniz. Keyifli okumalar!

Maslow Apartmanı

Öncelikle biraz bu apartmanın isminden bahsetmek istiyorum. Maslow Apartmanı’nın adı, Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’den geliyor. Bu hiyerarşik düzeni basitçe, insanların ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların sırasıyla neye kapı açtığını ortaya koyan bir piramit olarak düşünebiliriz. Piramidin en alt basamağında fizyolojik ihtiyaçlar, bir üst basamağında güven duyma geliyor. Sonrasında sırasıyla sevgi, değer ve en uç basamakta da kendini gerçekleştirme yer alıyor.

Bu kuram, insanların davranışlarının piramidin içine yerleştirilmiş basamaklarla ilişkili olduğunu öne sürüyor. Basamakları biraz daha yakından inceleyince, sıralamaların yanlış olduğunu öne sürmek biraz zor. Bu apartmandaki insanların hikayelerine tanık oldukça siz de bir süre sonra piramidi aklınızdan geçirmeden edemeyeceksiniz. Ayrıca biraz daha farklı bir anlatım için de şuraya bakabilirsiniz. Keyifli okumalar!

1.Kat- En Temel Şeyler

Dış kapıdan girdiği gibi onu karşılayan evine gelmişti yine. Kapının kilidi yoktu ve o da bunu pek umursamıyordu. Yaşadığı yere gelen kim olursa çalabileceği tek şey vardı. O da anca kendisinin huzuru olurdu. Yaşadığı daire küçük ve çeşitli insanların olduğu bir apartmanın giriş katındaydı. Bu evde oturan kişi Fikri’ydi. Elindeki küçük market poşetini, girdiği gibi hemen önündeki mutfak masasına koydu. Bazı günler sadece sıcak suyu ve kafasını sokacak evi olduğu için mutlu olurdu.

Bugün de onu mutlu eden şey güzel bir akşam yemeğinin olmasıydı.

Bunu düşünürken küçük poşete bakıp gülümsedi. Elini yıkayıp masanın zaten üstünde bulunan çatalı alıp yemeye başladı. Yemeği yerken aklından, yarın dışarı çıkarken biricik ceketini yanına almak geçiyordu. Havalar soğumaya başlamıştı ve o şimdiden yarının hesabını yapıyordu. Sonuçta kendi gibi olmayan ve yiyecek yemeği geç, kafasını sokacak yeri olmayan insanlar bile vardı. Yemek yerken keyiflenmek için bu düşüncelerin aklında olması yetmişti. Küçük ve kendince ziyafet olan yemeği bitince artık tek isteği uyumaktı.

Zaten günleri genelde bu şekilde geçerdi. Sabah uykulu uyanır, gün içinde yiyecek yemeğin hesabını yapardı. Bu esnada da bir önceki günden daha iyi uyuyabilmek için akşamları dört gözle beklerdi. Gün boyu da aklından başka düşünceler geçmezdi. Evinin giriş katında olmasından dolayı gürültü hiç eksik olmaz ve bu yüzden bazen hemen uykuya dalamazdı.

Her zamanki gibi tam bu saatlerde üst kattan sesler geliyordu. Fikri’nin üstünde yaşayan bu kişinin adı da Derya’ydı. Binanın duvarları oldukça ses geçirdiği için Fikri, üst katın yaşamına kulak kabartmadan edemezdi. Çünkü sürekli aynı sesleri, günün hep aynı saatinde duyuyordu. Önce eve girdiği gibi kapıyı üst üste kitlerdi. Ardından kısa bir duş alırdı. Sonra telefonu çalardı. Fikri’nin, annesine ait olduğunu düşündüğü bir sesle her gün aynı şeyleri konuşur ve telefonu kapatırdı. Fikri, bu Derya’dan nefret ederdi. Sırf bu yüzden onunla birkaç kez uğraşmıştı. Buna rağmen Derya, Fikri’ye karşı oldukça sakin cevaplar verirdi.

Derya’nın cevapları, Fikri’yi hep sinirlendirirdi. Sinirlendirirdi sinirlendirmesine ama bir sorun çıkartamazdı. Çünkü sorun çıkartırsa, ona evini açan iyi kalpli beyefendiyi gücendirmekten korkuyordu. Fikri aynı zamanda Derya’nın da onu sevmediğinden emindi. Buna rağmen Derya sanki onunla ilişkisini aynı şekilde tutmak için çabalıyordu.

2.KAT – Sevgisiz Bir Güven

Aslında Fikri birçok konuda haklıydı. Derya da ondan hiç hazzetmezdi. Yine de kendi iyiliğine, sağlığına oldukça dikkat eden Derya temkinliydi. Alt komşusu belki üstünde hastalık taşıyordu hatta belki ona zarar verebilirdi. Böyle şeylere hiç gerek yoktu sonuçta. Her şey olduğu şekilde kalsa yeterdi Derya için. Zaten şu an hayatı istediği bir düzene sahipti. Oldukça sade ve renksiz döşediği evinden her gün işine gider gelirdi. Bu işi çok sevmezdi ama yine de ona bu düzenli hayatı verebiliyordu. Önemli olan da buydu. Temizliğine de kendi iyiliği için oldukça dikkat ederdi. Herkes ona deli gözüyle baksa da birkaç sene içinde bulaşıcı bir hastalığın her yerimizi saracağına dair bir teorisi bile vardı.

Aslında Derya’nın bunları düşünmesinin nedeni kendi güvenli düzenini koruyabilmekti.

Sağlıklıydı, ekonomik olarak çok iyi olmasa da bir de üstüne yük etmesi gereken bir para derdi olmuyordu. Ailesiyle her gün iletişimde olarak hem onların iyi olduğunu öğreniyor hem de iletişimde kalmış oluyordu. Evine taktırdığı kilitlerle de zaten tehlikesiz bir evi vardı. Özetle hayatı, tam tutmaya çalıştığı bir güven ortamını anlatıyordu.

Hayatında da bir avuç arkadaşı ve ailesi dışında kimse yoktu. Ne gerek vardı gerginliğe kapı açmaya? Şu an da hayatında insanlar vardı ve onlara gözü kapalı güvenebilirdi. Derya’nın üstünde yaşayan bir beyefendi vardı. Derya, bahsettiği gerginliği hep onun yaşayacağını düşünürdü. Çünkü bu beyefendinin, onunla beraber yaşayan bir sevgilisi vardı. Bazen evine giderken onlarla yolda karşılaşırdı. Birbirlerine sevgiyle baktıklarına, hitap şekillerine tanık olmuştu. Belki Derya değil de başkası onların birbirlerini çok sevdiğini söyleyebilirdi. Yoksa Derya kıskanıyor muydu? O beyefendinin yerinde olmak istiyor olabilir miydi? Belki de ne kadar sevilebileceğini bilmek isterdi gerçekten.

Bir insanı ne kadar sevebileceğini görmek çok kötü bir ihtimal gibi durmuyordu bazı günler.

Bu düşüncelere ve belkilere rağmen Derya bunu yapamayacağını düşünüyordu. Çünkü her ne kadar hayatında bir düzene sahip olsa da tamamlaması gereken bazı şeyler var gibiydi. Derya camını açtığında üst katın sık sık sohbetlerini duyardı. Bu sohbetlerde genelde üç kişi olurdu. Komşusu ve sevgilisi dışında zaman zaman komşusunun erkek kardeşi de onlarlaydı. Bu üç kişiyi birlikte gördüğünde, onların güzel vakit geçirdikleri yüzlerinden okunurdu. Derya’nın camını açtığı o gün de içeri doluşan ses, bu üç kişinin kahkahaları ve keyifli sohbetiydi. Yüzündeki temiz hava ve kulaklarına doluşan bu seslerle Derya, biraz sendeledi. O günden sonra da camını sadece belli saatlerde açmaya özen gösterdi.

3.KAT – Sevgili Ben, Saygılı Sen

Derya’nın korkularını paylaşan biri daha vardı. O kişi de Derya’nın kendisine imrendiğini düşünen üst kat komşusu Kıvanç’tı. Onun, Derya hakkında tek düşüncesi sadece kıskanç biri olması değildi. Kendisini kıskandığını düşündüğü bu kişiden herhangi bir saygı belirtisi görememek de canını sıkıyordu biraz. Oysa Kıvanç, apartmanda ona rastladığı her zaman selamını verirdi. Bir gün mutlaka sohbete beklediğini de söylemeyi unutmazdı.

Gösterdiği yakınlık mıydı hak ettiği saygıyı almasına engel olan yoksa başka bir nedeni mi vardı? Belki dünyanın en iyi işinde çalışmıyor olabilirdi fakat iyi kazanıyordu ve istediği işi yapıyordu. Hem sevdiğin işi yapıp hem de bundan para kazanmanın ne kadar zor olduğunu bildiği için biraz takdir görmeyi isterdi. Ona yakın olan insanlar zaten bu takdiri sürekli verirlerdi ama onlar hep yanındaydı. Kıvanç’ın başarısızlığına da başarısına da hep tanık olmuşlardı. Bu yüzden onca başarısızlıktan sonra gelen başarıyı görebilmek kolaydı. Oysa onun asıl istediği şey sadece kendini tanıtarak neler başarabildiğinin görülebilmesiydi. Kıvanç’ın bu istediği şeyi sadece duruşuyla bile gerçekleştirebilenler vardı.

Kendi üst kat komşusu buna en yakın örnekti.

Herkes onu gördüğü zaman önemli biri olduğunu anlar ve ona göre davranırdı. Kıvanç’ın kendi de ona saygılı davranmaya dikkat ederdi. O dahil sanki herkes üst komşusunun değerini görüyor ve bu değere karşılık veriyordu. Yaşadığı hayattan memnun olmasına rağmen Kıvanç, üst komşusunun yanında kendini değersiz hissederdi. Bunun nedeni onun daha iyi bir yaşama sahip olması değildi.

Asıl neden üst komşusuna verilen değeri gördükçe Kıvanç’ın kendine böyle bir karşılığın diğer insanlardan gelmediğini fark etmesiydi. Her akşam, sevdiği insanlardan en az biriyle vakit geçirmeye özen gösterirdi Kıvanç. Bu akşamların bazılarında dalıp gider, kendi yaşamındaki başarıların da mutlaka görüleceğine dair kendine söz verirdi. İstediği kadar gösterişli olmasa da en azından kendine ait o küçük yaşamında bir gün bunu başarabileceğini ümit etmeyi seviyordu. Belki de diğer insanların da aynı şeyi ondan beklediğini bilmeden.

4.KAT – Saygı ve İtibar

Apartman sakinlerinin hepsinin kafasında dönüp duran böyle düşünceleri olurdu. Herkes kendini, ait olduğu kutuya kapatır ve çoğunlukla dışarıdan çözümün gelmesini beklerdi. 2 numaranın üst kat komşusu Esin Hanım’sa böyle değildi. Onun da sürekli kafasında dönüp duran sorunları, fikirleri olurdu herkes gibi. Diğerleriyle onu ayıran şeyse, kendi sorunu için öncelikle kendini öne koymasıydı. Çoğu günler mutluydu çünkü bunu yapabildiğinin farkındaydı.

Bir gün Kıvanç’la beraber eve doğru yürürlerken komşusunun ona bir şeyler söylemek istediğini fark etti. Biraz üsteleyince de Kıvanç hemen konuşmaya başlamıştı. Lafa, komşusuna karşı duyduğu saygı ve hayranlıkla başlamıştı. Sonra da esas merak ettiği şeye yani bu saygıyı nasıl kazandığına getirdi konuyu. Esin Hanım’ın de ona diyecek tek bir şeyi vardı; İnsanlar sadece gördükleri hisleri yansıtıyorlardı. Yani, üst kat komşusu ne kadar kendi başarısının farkında olursa insanlardan da o kadar değerini görüyordu. Bu sohbet esnasında Kıvanç’ın dikkatle dinlediğini görse de sonrasında hiçbirini hatırlamayacağını anlamıştı üst komşusu.

Kıvanç ile yaptığı böyle ufak sohbetler Esin Hanım’ın da hoşuna gidiyordu. Komşusu Kıvanç’ın düşündüğünün aksine Esin Hanım da ona oldukça saygı duyuyordu. Onunla konuştuktan sonra kendi hayatını gözlerinin önüne getiriyor ve mutlulukla gülümsüyordu. Öz güveni hep vardı ve onunla beraber edinebildiği başarıları da kendine saygıyla yaklaşan insanlar sayesinde takdir ediyordu.

5.KAT – Kendini Gerçekleştirenler

Esin Hanım, Kıvanç’ın ona karşı hissettiklerini çok iyi anlayabiliyordu. Çünkü aynı şeyleri teras katında yaşayan Ülkü Hanım için de kendi hissediyordu. Bu, ne onun gibi olması gerektiğini söyleyen bir hırstı ne de ona karşı hislerini kötüleştiren bir kıskançlıktı. Kendi hayatı onu tatmin etmesine rağmen Ülkü Hanım’ın dikkat çekici birkaç davranışını görmüştü. Mesela sokaktakilerle bile iyi anlaşırdı. Buna sokak hayvanları ve ilk defa tanıştığı insanlar da dahil. Çoğunlukla evinde olmazdı, sorduğunuzda da bambaşka hikayeler barındıran ilginç maceralarını anlatırdı. “Ben insanlarla iletişimde iyiyim. Bu beni mutlu ediyor ve sadece bunu yapıyorum.” der ve kendi hayatını da sadece böyle özetlerdi. Kendinin iyi ve kötü yönlerini tamamen çözüme kavuşturmuş bir insanın da bakışlarını taşırdı yüzünde.

Herkesin komşusuyla yaşayabileceği tartışmalardan en az birini çözüme kavuşturmuş bile olabilirdi. Bu sayının azlığı da malum, evinde pek olmamasından kaynaklanırdı. Herkes onun hep iyi günler yaşadığını düşünse de hâl böyle olmazdı. Sadece onu üzen şeyleri anlar, sonra da iyi hissetmek için tekrar bir adım atabilirdi. Bunların hepsinin nedeni de Ülkü Hanım’ın kendini oldukça iyi tanımasıydı.

Bay Maslow ve Ben

Maslow Apartmanı’nda oturan sakinler hakkında oldukça derin ve çok şey biliyorum. Oysaki ben yıllardır bir apartmanda yaşamadım. Kendime ait ufak bir evim var ve bu sakin yaşamımı o şekilde geçiriyorum. Canım sıkıldıkça da yan komşum Bay Maslow’un yanına uğruyor ve biraz sohbet ediyorum. Onun kiracıları hakkında hep ilginç hikayeleri olur. Bunları dinledikçe hem eğleniyor hem de vaktimi harcamadığımı hissediyorum. Bir gün çok merak edip o binanın hemen arka tarafında kalan ufak bir kafeye oturmuştum. Şansıma da o gün benim gibi bir bardak kahve içmeye gelen kişi bu ünlü kiracılardan biriydi. Genç insanların tanımadıkları yaşlılarla paylaşacak ne kadar çok şeyi olduğunu görünce şaşırdım. Ben de bundan faydalanıp o kafeye gitmeye ve bu kiracıları bir de kendi ağızlarından tanımaya fırsat da yakalamış oldum.

 

Bay Maslow birçok konuda doğru şeyler söylemişti bana göre. Ancak hiç aklımdan çıkmayan bir şey var. Binada yaşayan kiracıları hakkında hep şans eseri doğru bir şekilde sıralandıklarından bahseder, buna da katıla katıla gülerdi. Ben bu şakasını pek anlamasam da o, bu şakayı hep sürdürdü. Son konuştuğumuz zaman bu şakaya bir de tuhaf bir soru iliştirmişti. “Mutluluğumuz için ihtiyaç duyduğumuz basamakların gözümüzün önünde olması sana da ilginç gelmiyor mu?”.

Editör: Pelinsu Kılıççı

Tavsiye Edilen Yazılar

1 Yorum


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir