Sahne Işığı Etkisi: İlgi Odağı Sürekli Sen Misin?

Öncelikle herkese merhaba, ilk yazımla karşınızdayım. Bu yazımda diğer insanlar üzerinde bıraktığımız izlenimlerin bizler için ne kadar önemli olduğunu ve bu sürecin nasıl şekillendiğini açıklayacağım. Ayrıca sosyal psikolojide bu durumla alakalı olan sahne ışığı etkisi ve saydamlık yanılsaması kavramlarını anlatacağım. Hazırsanız başlayalım!

Saçınızın yağlı göründüğü ve kıyafetlerinizin ütüsüz olduğu bir gün işiniz çıktı ve apar topar dışarı çıkmak zorunda kaldınız diyelim. Dışarı çıktığınızda nasıl hissedersiniz? Bazı insanlar bugünü talihsiz bir gün olarak adlandırır. Bazıları ise kötü görünümünden dolayı gün boyu gergin hisseder. Dışarı çıktığınızda aklınızda şu soruların belirme ihtimali vardır: “Acaba saçım gerçekten çok yağlı mı görünüyor?”,  “Kıyafetlerim çok dikkat çekiyor mu?”, “Herkes bana mı bakıyor?” Böyle bir senaryoda çoğu insan kendini kötü hisseder. Oysaki çevremize sorduğumuzda durumun kafamızdaki gibi olmadığını fark ederiz. Çoğu zaman bizim yağlı saçımız ya da ütüsüz kıyafetlerimiz insanların dikkatini çekmez. Aslına bakarsak, bütün insanların ilgi odağının üzerimizde olduğunu düşünme eğilimindeyizdir.

kötü saç günü

Ya da sizin için bugüne kadar ki en rezil olduğunuz anı hayal edin. Muhtemelen üzerinden çok yıl geçmiş olsa bile aklınızın bir köşesine mıh gibi çakılmıştır. Bu rezil olduğumuz anlarda büyük ihtimalle yalnız değilizdir. Çoğu zaman o anın çevremizdekilerin aklına da tıpkı bizim zihnimize yerleştiği gibi yerleşeceğini düşünüp utanç duyarız. Fakat işin aslına bakarsak genelde rezil olduğumuz an bizim dışımızdakilerin aklında pek yer etmez. Madem herkesin ilgisi üstümüzde değil, neden böyle hissederiz? Sosyal psikolojide bu durum “Spotlight Effect” Türkçe çevirisiyle “Sahne Işığı Etkisi” olarak adlandırılmaktadır (Myers, 2019). Peki nedir bu sahne ışığı etkisi?

Sahne Işığı Etkisi Nedir?

Sahne ışığı etkisi, temel olarak kişinin görünümüne veya davranışlarına diğer insanların gerçekte olandan daha fazla dikkat ettiği inancı olarak tanımlanmaktadır (Myers, 2019). Bu gibi durumlarda sanki çok parlak bir sahne ışığının altındaymış gibi hissedebiliriz. Bu durumun bir sonucu olarak insanlarda sosyal kaygıların doğma olasılığı vardır. Bilim insanları, bu kavram hakkında çeşitli araştırmalar yapmıştır. Bunlardan en bilineni, 2000 yılında Thomas Gilovich, Victoria Medvec ve Kenneth Savitsky tarafından yapılan utandırıcı tişört deneyidir.

Utandırıcı Tişört Deneyi:

Thomas Gilovich, Victoria Medvec ve Kenneth Savitsky tarafından yapılan araştırma sahne ışığı etkisini gözlemlemeyi amaçlamıştır. Deneye Cornell Üniversitesinden gönüllü 109 lisans öğrencisi katılmıştır. Araştırmacılar, deneyde üniversite öğrencileri tarafından pek sevilmeyen müzisyen Barry Manilow’un baskısının olduğu tişörtleri kullanmıştır. Katılımcıların ön test sonuçları, Cornell Üniversitesi lisans öğrencilerinin çoğunluğunun Barry Manilow baskılı bir tişört giymekten utanacağını göstermiştir. Dolayısıyla bu tişörtler sahne ışığı etkisini daha kolay gözlemlemeyi sağlayacaktır.

Deney aşamasında öğrencilerin bir kısmına sınıfa girmeden önce bu tişörtler giydirilmiştir. Birkaç oturumla yapılan bu çalışmada devamsızlık oranı beklenenden yüksektir. Tişörtü giyen hedef katılımcı sınıfa girmeden bir süre önce deneyi yürüten araştırmacı ve diğer katılımcılar sınıfa girmiştir. Hedef katılımcı sınıfa girdiğinde araştırmacılardan biri hedef katılımcının diğer katılımcılara bakan bir sandalyeye oturmasını söylemiştir. Ancak hedef tam oturmak üzereyken deneyi yapan kişi tereddüt etmiş gibi görünmüştür. Bir şeyler düşünmüş ve düşününce diğer katılımcıların çok ileride olduğunu dile getirmiştir. Sonrasında hedef katılımcıya belki de bir süreliğine dışarıda beklemesinin en iyisi olacağını belirtmiştir. Ardından diğer bir deneyci bu düşünceye katılmıştır.

Utandırıcı tişört deneyi

Bu aşamalardan sonra araştırmacı hedef katılımcıya “Az önce bulunduğunuz odadaki kaç kişi bana tişörtünüzde kim olduğunu söyleyebilir?” diye sormuştur. Hedef katılımcı yanıt verdikten sonra deneyi yürüten araştırmacılar çalışmayı açıklamıştır. Bu sırada diğer bir araştırmacı sınıftaki Barry Manilow tişörtü giymeyen katılımcılara bireysel olarak sorular sormuştur. Katılımcılara, hedef katılımcının tişörtündeki baskıyı hatırlayıp hatırlamadığını ölçen bir anket vermiştir. Katılımcılar bu sorulara cevap verdikten sonra da deneyciler anketi dolduran katılımcılara bilgi verip deneyin sonlandığını söylemiştir.

Araştırmacılar, bu deneyde sahne ışığı etkisini ölçmek için hedef katılımcıdan ve diğer katılımcılardan alınan yanıtlar doğrultusundaki farka bakmıştır. Barry Manilow tişörtünü giyen öğrenciler, sınıftaki diğer katılımcıların yaklaşık %50’sinin fark ettiğini söylemiştir. Fakat gerçek, hedef katılımcıların tahmin ettiği gibi değildir. Sınıftaki diğer katılımcıların yalnızca %25’i tişörtün üzerindeki Barry Manilow baskısını tanımıştır. Bu sonuçlara bakarak Gilovich ve arkadaşları sahne ışığı etkisini gözlemleyebildiklerini söylemiştir (Gilovich ve ark., 2000). Deneyi anlatan orijinal metni buradan inceleyebilirsiniz.

Saydamlık Yanılsaması Nedir?

Peki, sahne ışığı etkisindeki durum duygularımız için de geçerli midir? Araştırmalar, aynı beklentinin duygular için de geçerli olduğunu göstermektedir. Çoğu zaman karşımızdaki insanın duygularımızı fark ettiğini düşünürüz. Bu durum zaman zaman davranışlarımıza da yansır. Örneğin, önemli bir sunumunuzun olduğunu düşünün. Sunuma ne kadar iyi hazırlansanız da kendinizi gergin hissedebilirsiniz. Bu gibi bir durumda gerginliğinizin izleyicilere geçeceği konusunda endişe duyma ihtimaliniz vardır. Dolayısıyla sunumu iyi yapmanızın gerekliliğinin yanında sunumu yeterince profesyonel sunamamanın kaygısı eklenir.

Bu kavramla ilgili literatürde çalışmalar mevcuttur. En bilinen çalışmalardan biri yukarıda verilen örnekle paralel olan Thomas Gilovich ve Kenneth Savitsky tarafından yapılan çalışmadır.

Tecrübesiz Konuşmacılar Arasında Saydamlık Yanılsaması Gözlenebilir Mi?

Gilovich ve Savitsky’nin yürüttüğü çalışma Cornell Üniversitesinden 40 öğrencinin katılımıyla gerçekleşmiştir. Katılımcılar, çiftler halinde deneyin yapılacağı laboratuvara girmişlerdir. Laboratuvarda bir platform ve diğer katılımcının oturup izleyebileceği bir yer vardır. Katılımcılar odaya girdiğinde deneyci “Bugün Hayatınızdaki En İyi Ve En Kötü Şeyler” gibi bir konu belirlemiştir. Daha sonra araştırmacı, katılımcılardan birinin  platforma çıkarak bu konu hakkında 3 dakikalık kısa bir konuşma yapmasını istemiştir. İlk konuşan katılımcı 3 dakikayı doldurduktan sonra diğer katılımcı ile yer değiştirmiştir. Deneyci, farklı bir konu belirleyerek diğer katılımcıdan da 3 dakikalık kısa bir konuşma yapmasını istemiştir. Katılımcıların ikisi de konuşmasını yaptıktan sonra katılımcılardan bir değerlendirme yapmaları istenmiştir. Değerlendirme, katılımcıların kendinin ve diğer katılımcının ne kadar gergin göründüğü ile ilgili çeşitli soruları içermektedir.

Bu çalışmada amaç, tecrübesiz konuşmacılar arasında saydamlık yanılsamasının ortaya çıkıp çıkmayacağını ölçmektir. Ayrıca Gilovich ve Savitsky, konuşmacıların gerginliklerini performanslarına yansıtıp yansıtmayacağına da bakmıştır. Deneyin sonunda araştırmacılar bütün değerlendirmeleri inceleyip analiz etmiştir. Katılımcıların, kendini ve diğer katılımcıları değerlendirdiği ölçekteki verilerin farkı istatiksel olarak anlamlı çıkmıştır. Sonuçlar, konuşmayı yapan katılımcının kendisini daha gergin olarak değerlendirdiğini ve kendisini izleyen diğer katılımcının o kadar gergin görünmediğini göstermiştir (Myers, 2019). Beklenildiği gibi saydamlık yanılsaması bu gibi basit durumlarda bile ortaya çıkabilmektedir. Sonuçların güvenilirliğini test etmek adına Gilovich ve Savitsky deneyi ikinci kez tekrarlamıştır. Bu sefer konuşmayı yapan katılımcının karşısındaki izleyiciler, kendi yaptıkları konuşmadan endişe duymayacak pasif izleyicilerdir. Buna rağmen deneyin ikinci kez tekrarında da sonuçlar yine saydamlık yanılsamasının var olduğunu göstermiştir (Myers, 2019).

Toparlamak Gerekirse

Sonuç olarak bakıldığında bütün bu bulgular ve kavramlar kendimizi ilgi odağı olarak görme eğiliminde olduğumuzu göstermektedir. Gerek dış görünüş ve davranışlarımızın gerekse duygularımızın karşımızdaki insana ne kadar geçtiği konusunda endişe duymaktayız. Çünkü çoğu insanın en çok ilgilendiği kişi yine kendisidir. Dolayısıyla hakikat böyle olmasa da bazen çevremizdeki insanların düşüncelerinin kendi kafamızdaki düşünceler ile paralel olduğunu düşünebiliriz.

Bu konu ile ilgili yazımın sonuna geldiniz. Okuduğunuz ve vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Daha fazla okuma yapmak isterseniz yazılarını çok beğendiğim Sevgili Defne Kömbe’nin yazdığı “Bir Dışavurum Yöntemi: Sabah Sayfaları” adlı yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Editör: Pelinsu Kılıççı

Referans

Gilovich, T., Medvec, V. H., & Savitsky, K. (2000). The spotlight effect in social judgment: An egocentric bias in estimates of the salience of one’s own actions and appearance. Journal of Personality and Social Psychology, 78(2), 211–222.

Myers, D.G. (2019). Sosyal Düşünüş, Sosyal Psikoloji, Nobel Yayıncılık, 10, 36-39.

Tavsiye Edilen Yazılar

2 Yorumlar

  1. Kendimizi her ne kadar ilgi odağı olarak görmek bazen bencilce dursa da aynı zamanda bize iyi yönde hizmet eden bir huy gibi ♥️ Emeğinize sağlık, şahane yazı 👏🏻


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir